Âşık Remzâni |
Maraş’tan
Elazığ’a, Elazığ’dan Tokat’a Cem Olduk Ahmet KOÇAK Ağustos’un
son günlerinde Dertli Divani Baba ile bir dizi etkinliklere katılmak üzere
İstanbul’dan Adıyaman’a gittim. Divani Baba’da aynı gün Ankara’dan geldi,
havaalanında buluştuk. Havaalanına bizi karşılamaya, ilk etkinliğin yapılacağı
Kahramanmaraş’ın Çağlayancerit ilçesi Bozlar köyünden Gülay Akpınar can ile
aynı köylü olup yurtdışında yaşayan Hasan Balkı can geldiler. Yol
boyu Gülay ve Hasan canı dinledik. Derler ya, “Bir dokun, bin ah işit”, tam da
öyle. Gülay can bize bu yapılacak birlik ceminin hazırlık sürecinde
yaşadıklarını anlattı: “Bir
yer düşünün ki kırk yıldır cem yapılmıyor. Orada cemevi de var, dede de var: Ve
cem erkânından çoğu insan bihaber! Yıllardan
sonra Dertli Divani gibi Alevilik yolu ve öğretisinin gereklerini iyi bilen ve
yaşamında uygulayan bir dedenin yöneteceği bir cem organize ediyorum. Bu kez
halk ikiye bölünüyor. Köydeki
dede diyor ki, ‘Filan filan gelecekse ben o ceme katılmam.’ Mevcut muhtarın
yanında olanlar, ‘Cemi düzenleyenler seçimde rakiplerimizdi; onların cemine katılmayız’
diyorlar. Eski Belediye Başkanı, ‘Bize sorulmadan ne yapıyor bunlar?’ diyerek
ceme gidilmemesi için fikir belirtiyor. Ahali, ‘Cem evinde düğün var orada cem
olmaz!’ diyor. ‘Belediye binasının önüne parke döşeyip genişleteceğiz, düğünler
artık orada olsun!’ deyince de itirazlar yükseldi. ‘Bizi
asimile ediyorlar, Devlet bizi yok sayıyor, Aleviler baskı altında eziliyor!’
klişelerini bir yana bırakıp örgütlenmek zorunda kalmak, kendi aralarındaki bu
ahmak düşmanlıkları, çıkar hesaplarını, ayak oyunlarını bir yana bırakmak
zorunda olduğumuzu kabul etmek zor iş. Gerçek
yolun erenleri bu yolu nice zorluklarla bugünlere taşıyıp bizlere armağan
ettiler. Yolu sürmeyen, ama yolu da tıkamaktan geri durmayanlar yüzünden
yaşanan bu sıkıntılar çok üzücü.” Bozlar
Köyünde Birlik Cemi Yaklaşık
iki saatlik yolculuktan sonra Bozlar köyüne ulaştık. Yapılacak birlik ceminde
hizmet etmek için Urfa’dan Feyzullah Ürer, Adıyaman, Gölbaşı’nda Garip Kamil ve
Murat Bilgili canlar köye bizden önce gitmişlerdi. Köye ulaştığımızda cemin
yapılacağı Kültür Evi önünde bizi karşılayan canlarla tanışıp, kucaklaştık. Gittiğimizde
salon birlik ceminin ve muhabbetin yapılacağı şekilde hazırlanmıştı. Canlarla
birlikte salona geçerek muhabbete başladık. Milyan köyünden Veli Pür Baba kısa
bir konuşma yaptı. Veli Baba mihmanlara hoş geldiniz dedikten sonra şunları
söyledi: “Bozlar
için tarihi bir gündür, bir dönüm noktasıdır. Bir asırdır burada cem
yapılmıyor. Eğer bugün bunu yaparsak tarihe bir not düşüyoruz. Bunun farkına
varmanızı rica ediyorum. Cemin
kuralları, erkânı vardır. Buraya boş gelen dolu gider. Yani gelen feyz alır,
bilgi alır; irşat olur. Burası hiçbir zaman tiyatro gibi, sinema gibi gösteri
değildir. Buraya gelen Hak’la Hak olur, özünü Hakk’a bağlar. Diri gelir, ölü
çıkar. Burada cinsiyet ayrımı olmaz. Kadın-erkek birdir, hepsinin bir ismi
vardır “can”, canlar… Evet, dede geldi şimdi buraya, dâr görüyoruz, duamızı
alıyoruz” Veli
Baba’nın kısa konuşmasından sonra Divani Baba, Bozlara geliş amacımızı anlattı:
“Dostlar,
bugün sizler için özel bir gün, bizler için de öyle. Anadolu’muzun hemen hemen
birçok yer ve bölgesinde, çok uzun zamandan beri muhabbetler, cemler
yapılmıyor. Her bölgede, özellikle kırsal bölgelerimizde, köylerimizde
otuz-kırk yıldır hatta elli-altmış yıldır cem yapılmadığını görüyoruz. Burada
uzun yıllardan beri cemlerin yapılmadığını sizler de biliyorsunuz, bizler de
arkadaşlardan öğrendik. Ben
yaklaşık yirmi beş yıldır, Adıyaman Gölbaşı ilçesinde Kamil Baba’nın köyü
Savran’a, Nurhak’a çok yoğun bir şekilde gidip geliyorum. Yine bu köyden
yıllardan beri tanıdığımız bir dostumuz hep Bozlar’dan bahsederdi, duyardım
Bozlar’ı. Hatta burada çok güzel bağlama çalan yaşlı bir Baba’dan da söz
ederdi.Fakat bir türlü yolumuz düşmedi. Hep
merak ederdik biz Bozlar’ı. Bu güne nasipmiş. Sizlerle bugün cemal cemale olduk
ve bu muhabbette, bu cemde buluşmuş olduk güzel dostlar. Hepinizin ayaklarına
sağlık, hepinize sevgiler ve saygılar ile aşk-ı niyazlarımı sunuyorum.” Divani
Baba beraberinde gelen canları tanıttıktan sonra sohbete katkı için sözü bana
verdi. Ben de özetle şunları söyledim: “Yaklaşık
yirmi-yirmi beş yıldır köy köy, kasaba kasaba, hatta yurtdışında Avrupa’da
Alevi toplumunun yaşadığı yerlere, birçok bölgeye gittik. Birçok bölgede
karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk. Hep şunu gördük, biz kendi kendimize
eleştiri yaptık, biz yolumuzdan uzaklaştık, biz inancımızdan uzaklaştık ki
kemâletten olsa gerek dönüp kendimizi eleştirdik, ama bizi bu hale getirenlere
dönüp bakmadık. “Niye bizi yerimizden, yurdumuzdan ettiler? Niye doğduğumuz
topraklardan ettiler? Niye inandığımız değerlerden bizi uzaklaştırdılar?” diye
sormayı bize unutturdular. Asıl bunları sorduğumuz zaman bu işin suçlusunun
bizler olmadığını, bu işi bize yaptıranlar olduğunu, bunu da bizi yönetenlerin,
bizi yöneten sistemin olduğunu aslında hep gizlediler bizden. Yani bana, “Niye
son elli yıldır burada cem olmadı? Başka yerde cem olmuyor?” derseniz ben bir
cümle ile bunun yanıtını bizde aramaktan ziyade bizi yöneten insanlarda
aranması gerektiğini söyleyebilirim. Örgütlenmenin
yolu inanç birliğinden geçer sevgili canlar. Yıllardır Hünkâr Hacı Bektaş Veli
Dergâhı bunun çalışmasını yapıyor. Dergâh, 2012 yılında Hünkâr Hacı Bektaş Veli
Vakfının kurulmasıyla beraber, Alevi toplumunun inanç birliğini yeniden inşa
etmek, yeniden bir araya gelmek için bir çalışma içerisine girmiş bulunuyor.
Serçeşme Dergisi’nin çıkması da bunun bir ürünüdür. Anadolu’nun
birçok bölgesinde sizin köyünüz gibi hizmetlerin gitmediği, ikrar, musahip
cemlerinin yapılmadığı hatta birlik cemlerinin bile yapılmadığı köyler var.
Buralara hizmet gitmesi lazım... Bu toplum inancını, kültürünü, felsefesini
bilmeden kendisini koruyamaz. Bunun bilinmesi içinde yolun bilenleri, dedeleri,
mürşitleri, pirleri bu işe el atmak zorunda. Ben
de sizlerle birlikte olduğum için mutluyum. İyi ki bizi mihman ettiniz.
Eyvallah.” Konuşmamdan
sonra Divani Baba muhabbete bir kapı açtı. Cemlerin içeriği, on iki hizmetler,
ikrar ve musahiplik üzerine bir sohbet yaptı. Sohbetten sonra hizmetler
yapıldı. Birlik cemimiz “Oturan duran” gülbankı ile mühürlendi. Uzun
yıllardır cem yapılmayan bu köyde canlarımız hizmetlerden sonra memnuniyetlerini
dile getirdiler. Bu cemin bir başlangıç olduğunu bundan sonra bu hizmetlerin
devam etmesi için her türlü çabayı sarf edeceklerini söylediler. Bizlerde
canlardan rızalık alarak yola koyulduk. Elazığ, Keban Nimri köyüne doğru,
oradaki canlarla hasbıhal olmak için. Nimri
Köyünde Mekteb-i İrfan Muhabbeti Nimri
Dayanışma Derneğinin düzenlediği “Nimri’ye Hep Birlikte” ismiyle yapılan
etkinlikler artık gelenekselleşti. Nimri köylüleri bu etkinlikleri dört yıldır
yapıyor. Geçen yılda da katıldığımız etkinliklerin kapsamı bu yıl daha da
genişletilmiş, süresi bir haftaya yayılmış. 25 Ağustos, Pazartesi günü başlayan
etkinlikler, 30 Ağustos, Cumartesi akşamı sona erdi. Kapsamlı
bir hazırlık yapılan etkinliğin yapılacak yer ve saatlerine kadar her detayı
programlanmış. Ne yazık ki programın hepsini izleme olanağım olmadı. O nedenle
İstanbul’a döndükten sonra etkinliklerin hazırlanmasında aktif yer alan Ekim
Öztürk candan bilgi istedim. Ekim can etkinlikle ilgili detaylı bir yazı
gönderdi. Onun yazısını dergimizin sayfalarında okuyacaksınız. Bizim
katıldığımız etkinlik aynı akşam saat sekizde okul bahçesinde yapıldı. Bu yıl
etkinliğimiz “Dertli Divani ile Mekteb-i İrfan” başlığında yapıldı. Muhabbet,
Nimrililer Derneği Başkanı Mine Tan Dehman’ın açış konuşmasıyla başladı. Mine
can kısaca şunları söyledi: “Değerli
ozan Dertli Divani Baba’yı geçen yıl da arkadaşlarıyla birlikte ağırlamıştık.
Ağbaba’da deyişler söylenmişti, akşamı da cem yapmıştık. Daha sonraki süreçte
Divani Baba’yla görüşmelerimiz devam etti. Bu
sene bizimle oldukları için kendilerine teşekkür ediyorum. Hem gönülleriyle hem
bilgileriyle paylaşımda bulunacakları için tekrar teşekkür ediyorum.
Muhabbetimiz bol olsun, daim olsun.” Muhabbettin
ilk konusu “Alevilikte Hakk’a Yürüme Erkânı” oldu. Dertli Divani Baba, Hünkâr
Hacı Bektaş Veli Vakfının yayınlamış olduğu “Hakk’a Yürüme Erkânı”nı
kitapçığını hazırlık sürecinden başlayarak içeriğinden örnekler vererek
tanıttı: “Hakk’a
Yürüme Erkânı basıldı. Mutlaka eksikleri vardır. Ama günümüz koşullarını da göz
önünde tutarak, olabildiğince ulu ozanlarımızın ve gerçek âşık-ı sadıkların ve
insan-ı kâmillerin özdeyişlerinden esinlenerek ve geleneğimiz bu günlere nasıl
yaşındıysa o özü koruyarak oluşturuldu. Hem
Avrupa’daki Alevi-Bektaşi örgütlülüğümüzün inanç kurullarının başkanlarını, hem
de Türkiye’de yetkin ocaklarımızın aktif hizmet yürüten dedelerimizin ve aynı
zamanda akademisyenlerimizin, yazarlarımızın hatta bilim adamlarımızın da içerisinde
olduğu bir komisyon, yaklaşık iki-iki buçuk yıl kadar çalıştı ve bu gördüğünüz
kitapçığı hazırlayıp toplumumuzun hizmetine sundu.” Gâhî
saz gâhî söz dedik muhabbete üç nefes ara verdik. Muhabbetin diğer konusu ise
“Alevilikte Devriye” inanışı üzerine oldu. Divani Baba, konu ile ilgili örnek
şiirler okuyarak Alevi-Bektaşi inancından “Devriye”nin ne olduğunu anlattı.
Sonra yine nefes arası verdik. Muhabbetin
son konusu Hünkâr’ın, “Yetmiş iki millete bir nazarla bakmak” özdeyişi üzerine
oldu. Bu muhabbeti naçizane ben açtım: “Yemiş
iki millete bir nazarla bakmak aslında hepimizin bildiği, çokça duyduğumuz bir
deyim. Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin söylediğini kabul ediyoruz. Demek
ki o zaman da milletler arasında hoşgörüsüzlük vardı. Milletlerin birbirlerine
karşı bakışlarında sorun vardı. Birbirlerine karşı aşağılama, hor görme,
üstünlük vardı ki Hünkâr kendi bulunduğu topluma bunu bir öğüt olarak vermiş:
‘Madem canlı-cansız hepimiz bir nesneden, bir Hak’tan geldik, hepimiz Hakk’ın
bir parçasıyız, o halde benim yolumda giden insanlar bütün milletlere bu
anlayışla yaklaşmalıdır.’ Diğer
uluslar nasıl yaklaşırlar? Bu onların kendi sorunu! Biz felsefe olarak bütün
insanlara, ‘Yetmiş iki millete bir nazarla bak’ diyorsak, bizim insanlarımız bu
felsefeyi yaşamına aktarmakla yükümlüler diye düşünüyoruz. En azından kendileri
bunu dilde olduğu kadar pratikte de gösterebilmeliler. Sokakta
gördüğü bir Kürdü, Kürt olduğu için aşağılamamalı; sokakta gördüğü bir
Ezidi’yi, Süryani’yi ya da Ermeni’yi Ezidi, Süryani, Ermeni olduğu için
aşağılamamalı. Biliyorsunuz,
bir önceki Başbakan, “Çıktı bir tanesi, affedersin çok daha çirkin şeylerle
Ermeni diyen oldu” dedi. Bu dil ne kadar kirli bir dil. Ve ne yazık ki bu dil
bizim Alevi-Bektaşi toplumunda da tutan bir dil. Bu
felsefenin, inancın taşıyıcıları olarak bizler de “yetmiş iki millete bir
nazarla bakmayı” mutlaka yaşamımızın temel düsturlarından biri haline
getirelim. Kendi toplumumuz, özellikle milliyetçilik zeminine kaymaya çalışan
topluluklarımızı da uyarmak bizim görevimiz diyorum. Eyvallah.” Konuşmamdan
sonra muhabbeti Nimri Dede’nin, “İnsan olmaya geldim” deyişi ile mühürledik. Sivri
Köyünde Dinleti ve Birlik Cemi Ertesi
gün, sabah kahvaltıdan sonra yola koyulduk. Yaklaşık beş saatlik yorucu bir
yolculuktan sonra, Tokat, Güzelyurt yol ayrımında Sivri köyünden bizi
karşılamaya gelen Kadriye Doğan, Mustafa Sarıgül ve İsmail Akgül canlarla
buluştuk. Bizi
karşılamaya gelen canların kılavuzluğunda köye doğru yola koyulduk. Kılavuz
canlar bizi, etkinlikler öncesi biraz dinlenmek ve lokma yemek için Sadık
Karakaş canın evine götürdüler. Sadık amca ve beraberindeki canlar güler yüzle,
sıcacık merhabalarla bizi merdiven başında karşıladılar. Sonra etkinliklerin
yapılacağı mekâna gittik. Etkinliklerin
yapılacağı mekân olarak, cemevine çevrilmiş eski köy okulunun bahçesi
düzenlenmişti. Bizde yayın masamızı okul bahçesine kurduk. Etkinlik başlamadan
standımıza gelen canlara yeni kurulan Hünkâr Hacı Bektaş Veli Vakfı’nın
çalışmaları hakkında bilgiler aktardık. Yayınladığımız dergi ve kitaplarımızı
tanıttık. Sivri
köyünde aynı gün art arda iki etkinlik planlamıştık. Etkinliklerin ilki
“Dinleti”, ikinci ise “Birlik Cemi” idi. İlk etkinlik, dinleti dışarıda
yapıldı. Dinleti programında sahneye ilk olarak Garip Kamil, daha sonra Dertli
Divani Baba çıktı. Divani Baba’ya curasıyla Feyzullah Ürer eşlik etti. Dinletiden
sonra canlar, birlik cemini için cemevine alındı. Hazırlanan bu mekân gelen
canlara yetmedi. Canların bir kısmı mutfak bölümünde, bir kısmı da dışarda
kaldı. Cem içerisinde yapılan muhabbetleri içeri giremeyen canların dinlemesi
için tesisatı kuruldu ve ses dışarıya da verildi. Bu
etkinlikte yaşanan bir olay var ki, değinmeden geçemeyeceğim. İlçe kaymakamı
etkinliklere, özellikle “birlik cemine” katılmak istediğini etkinlik tertip
komitesine iletmiş. Tertip komitesi de Divani Baba’ya durumu iletti. Divani
Baba, yapılan cemin içeriği bakımından herkesin girebileceğini, fakat cem
yapılırken erkânda hizmetlilerin dışında kimsenin oturamayacağını, yani cemde
protokol olmayacağını, dolaysıyla kaymakama da özel bir uygulama olmayacağını;
şayet kaymakam bu durumu kabullenecekse ceme girebileceğini tertip komitesine
söyledi. Durumu kabullenen ilçe kaymakamı yanında karakol komutanı ve
kaymakamlıkta görevli memurlarla ceme girdiler. Divani
Baba hizmetlere başlamadan mihmanlara hoş geldiniz diyerek, yolun kurallarından
bahsetti ve kaymakam beyin neden erkâna alınmadığını bir kez de yüzüne söyledi.
Kaymakam bey, durumu anlayışla karşıladığını ifade etti. Daha sonra Divani Baba
kısa bir muhabbet yaptıktan sonra on iki hizmetler yapıldı. Cem
birlendikten sonra Divani Baba, beni cem erenlerine tanıtarak konuşma yapmam
için söz verdi. Konuşmama, Kaymakam beye dönerek, Alevi köylerinin ortak
sorunlarından sadece birisi olan toprak yol meselesinden bahsederek başladım.
Kendisinin de az önce geldiği Sivri köyünün yolunun kendisinden bir önceki
köyden başlayarak yaklaşık on kilometre toprak yol olduğunu, bu yolun neden
hâlâ Anadolu’daki diğer Alevi köyleri gibi toz-toprak olduğunu bu köyün bağlı
olduğu ilçenin mülki amiri olarak neden köye yapılması gereken hizmetlerin
yapılmadığını sordum. Ve
devamında devletin toplumsal barışı sağlaması için, Alevilere karşı uyguladığı
bu ayrımcı politikalardan vazgeçmesi gerektiğini söyledim. Eğer bu ülkede
Alevisi-Sünnisi, Türkü-Kürdü, Ermenisi-Lazı birlikte yaşayacaksak ki, başka
çaremiz yok; o halde birbirimize tahammül etmesini bilmemiz gerektiğini, demokrasi
denen şeyin ancak böyle hayat bulacağını ifade etmeye çalıştım. Daha
sonra Serçeşme dergimizden ve vakfımızın çalışmalarından kısaca bahsederek
sözlerimi tamamladım. Vedalaşmak
için ayağa kalktığımızda Kaymakam Bey yanımıza gelerek, “Bölgedeki Alevi
köylerinden sadece iki köyün yolunun yapılmamış olduğunu; bunların da en kısa
sürede yapılacağını” söyledi. Sonra, “Bu köyün yolunu yaptığımızda sizi de
davet edeceğiz”, demesi üzerine ben de, “Önemli olan yolun yapılmasıdır; siz
yolu yaptığınızda bana haberi gelir, mesele benim gelmem değil, ilginize
teşekkür ederiz” diyerek mihmanımıza yol gösterdik. Not:
Etkinliklerle ilgili bir özetini buraya aldığımız bu yazının tamamını bir
kitapçık olarak yayınlayacağız.
|